Başköşe Notu
22 yıldır bu bedenin içinde yaşıyorum, etten bir kafes gibi kısıtlıyor alanımı.
Ruhumun, benliğimin neye ihtiyacı olduğunu bilmiyorum. Evin içinde kaybettiğim şeyi döne dolaşa arıyormuşum gibi kendimi bulmak istiyorum bu coğrafyada. Gezmek, görmek, gelişmek ve keşfetmek…
Şimdiye kadar “Görülmesi gereken yerler” başlığı altında dünyanın yaşanmışlık barındıran sayısız güzelliğinden bahsedildi. Ya bir yazıda çıktı karşımıza ya da bir belgesel karesinde. Ama hiçbir zaman betimlenen ortamı duyu organlarımızla hissedemedik, dokunamadık, bahsedilen o güzel kokuları kendi cümlelerimizle yorumlayamadık. Bu sebeple eksik kaldık…
Evet, eksik kaldık diyorum çünkü içinde geçmişten bir ruh taşıyan her eserde bir özelliğimizi, benliğimizden bir parçamızı keşfedeceğimize inanıyorum. Olduğumuz yerde durdukça kendimizi körelttiğimizi, gelişim sergileyemediğimizi biliyorum. Değişmeyen şartlar içinde her olguya karşı gösterdiğimiz tepki aynıyken, kendimizi keşfedemiyoruz. Sanırım asıl sorun bu, “kendini keşfedememek”.
Sinan Canan’ın Değişen Beynim kitabından -ki bu kitabı şiddetle tavsiye ettiğim insanlar olmuştur- bir kesit geldi aklıma. Beynimizin doğduğumuzda bütün sinapsları arasında bir bağlantıya sahipken, kullanmadığımız süre zarfında körelerek bu bağlantıların koptuğunu (sinaps budanması), yani işlevsizlik kazandığını anlatıyordu. Beynimiz bu şekilde işlerken bedenimizin de aynı körelmelere maruz kalmayacağını söylemek çok güç olsa gerek.
İlk kez bir gülü kokladığınızda, bir hayvanı sevdiğinizde, denizde su yuttuğunuzda ya da bilmediğiniz bir meyveyi tattığınızda kendinizi geliştiriyorsunuz. Beyniniz “Artık biliyorum!” diyor. Ve bu hislerin hiç birinin belgesellerde anlatılanla ya da bir yazıda okunan haliyle aynı olmadığını biliyorsunuz.
Gezmek, görmek de böyle bir şey. Ve inanın ömrümü konfor alanıma tutsak, aynı düzen içinde sürdürmeye pek niyetim yok.
Görülecek ne kadar toprak, keşfedilmeyi bekleyen ne kadar güzellik varsa, ölmeden önce hepsine ulaşmak istiyorum. Takılı kalınmış bir düzen, aynada gördüğüm insanın hep aynı kişi olmasından çok; zaman akıp giderken içinde bulunduğum anın hakkını vermek istiyorum…
İşte bu sebeple yazıyorum ve bu yazının alınmış yeni bir karar olarak başköşede kalmasını diliyorum.
Sevgiyle kalın…